31 Temmuz 2013 Çarşamba

Yılmaz Özdil: Kasımpaşa İnönü’dür

Yılmaz Özdil: Kasımpaşa İnönü’dür

İnönü Stadı yıkılıyor; Beşiktaş bu sezonu Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda geçirecek.
*
Kasımpaşaspor özel madde koymuş, tribünlerden siyasi içerikli küfredilirse, sözleşme derhal feshedilecekmiş.
*
Maçın ortasında topunu alıp giden çocuk gibi yani… Başbakanımıza faul yaparsanız, oynatmam demiş.
*
Halbuki…
Sene 1948.
Londra Olimpiyatı.
Bizim güreşçiler, asker bavulu gibi yerden yere vuruyor, rakiplerin tuş olmaktan adeta sırtı soyuluyor. Altı sıklette altın madalya alıyoruz. Üçü, aslanlar aslanı Yaşar Doğu, Celal Atik veNasuh Akar. Diğer üçü, Kasımpaşaspor güreşçileri Gazanfer Bilge, Mehmet Oktav ve Ahmet Kireççi… Hani “Türk gibi kuvvetli” lafı vardır ya… İşte onun orijinali olan “bir Türk’ten kuvvetli ancak iki Türk vardır” lafı, İngiliz basınında slogan oluyor. Sonra ne oluyor? Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye’yi gururlandıran Kasımpaşaspor’u tarihe geçiriyor, armasında Türk bayrağı taşıma onuru veriyor. Böylece Kasımpaşaspor, İsmet İnönü sayesinde, sadece üç kulübümüze nasip olan“milli-manevi miras”a sahip oluyor.
*
Kasımpaşaspor Stadı Tayyip Erdoğan ismini taşıyor ama… Mevzubahis İnönü’yse, gerisi teferruattır. Yarın öbür gün devran döner, iktidar değişir, Tayyip Erdoğan levhasını söküp yerine başkasını takarlar. Armadaki ay-yıldız kalır.
*
Kasımpaşaspor…
İlelebet İnönü’dür.
*
Üstelik, siyasi içerikli küfredenler
o stada girmeyecekse… En başta,
bu milletin kahramanı İnönü’ye
Hitler falan diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın girmemesi gerekir!

Yılmaz Özdil: E yaz bitiyor nerdeyse

Yılmaz Özdil: E yaz bitiyor nerdeyse

Müsaadenizle.
Biraz araziye uyayım.
Şezlong, zıpkın, ahtapot filan.
*
Tam olarak izin denemez aslında… “9 Eylül”de piyasaya çıkacak olan yeni kitabımın son rötuşlarını yapacağım. İki senedir üzerinde çalışıyorum. Beş gazetenin arşivinden 460 bin sayfa taradım. Sırf arşiv taraması 1.5 senemi aldı. İsim Şehir Hayvan ve İsim Şehir Bitki gibi köşe yazılarımdan derleme değil… Sıfırdan yazıldı. 3 Kasım 2002’de başlıyor. Bugüne kadar geliyor. Çıraklık, kalfalık, ustalık diye üç bölümden oluşuyor. Huninin ağzına yaklaştıkça hızlanan girdap misali, memleketin döne döne nasıl sürüklendiğini anlatıyor. Hangi olayların peş peşe, hangi sırayla üstümüze yürüdüğünü… Bir bakışta görebilmeniz için hazırladım. İsmi şimdilik sürpriz kalsın. Okurken ne hissedeceksiniz bilmiyorum ama, yazarken hissettiğim şuydu: Tarih, böyle sinsi ihanet görmedi.

Yılmaz Özdil ( Haşlanmış mısır)

Haşlanmış mısır

30 sene yalakalık yaptılar.
30 sene Mübarek’in ne kadar mübarek bi adam olduğunu yazdılar.

*

Hatta, bi seferinde Mübarek ABD’ye Ortadoğu zirvesine gitmişti. Hatıra fotoğrafı çekildiğinde Obama öndeydi, arkasında Netanyahu’yla Mahmud Abbas vardı, onların arkasında da Kral Abdullah’la Mübarek duruyordu. El Ahram gazetesi makyaj yaptı. En arkada duran Mübarek’i çıkardı ordan, en öne monte etti. Birinci sayfasına bu şekilde koydu.

*

En önce onlar sattı!

*

Ordu yönetime el koyar koymaz “Mübarek’in şu kadar milyar doları var, paraları şuralara kaçırdı” manşetleri attılar. Genelkurmay başkanı gitti Mübarek’in yerine oturdu, “darbe” demediler, “halk devrimi” dediler. Genelkurmay başkanını yalamaya başladılar, demokrasi getirdi dediler.

*

Darbeci genelkurmay başkanı bi soruşturma açtı. Başta El Ahram gazetesi... Yalaka Mısır basınının sadece yalakalık yapmakla kalmadığı, Hüsnü Mübarek’e altın saatler, eşi Suzan Mübarek’e mücevherler, çantalar hediye ettiği ortaya çıktı. 3 milyon dolarlık hediye vermişlerdi.

*

Utanmadan mahkemede şikâyetçi oldular. “Mübarek’ten korktuğumuz için yalakalık olsun diye hediyeler verdik” dediler. Hediye paralarını mahkeme kararıyla Mübarek’ten geri aldılar iyi mi...

*

Şeriatçı Mursi geldi.
Bu sefer Mursi’ye yılıştılar.
Gelen ağam giden paşamdı.
Mursi’den önceki genelkurmay başkanının memleketi batırdığını, iflas ettirdiğini yazdılar. Mursi’nin şeriatçı değil, ileri demokrat olduğunu yazdılar. Mursi’nin göreve getirdiği yeni genelkurmay başkanının “dindar” olduğunu, Mursi’ye gönülden bağlı olduğunu, demokrasi adına muhteşem bir tercih olduğunu yazdılar.

*

Mursi kendini firavun ilan etti.
Dindar general darbe yaptı.

*

Eskiden darbe olduğunda televizyonları filan ele geçirirlerdi. Artık buna gerek yoktu. Darbeci genelkurmay başkanı basın toplantısı yaptı. Yalaka medya naklen yayınladı.

*

Kıssadan hisse...
Kimi ibret alır, kimi koçanı.

Yılmaz Özdil ( Pala’vra )

Pala’vra
Abdülmecid dedemiz proje çizdi.
Kanuni 30 sene ata bindi.
Bizanslı hanımlar Fatih’e hastaydı.
İçki yasağı 4’üncü Murad yadigârı.
*
Ne diyor veziriazamımız?
Mehter varsa Mehter çalın, 10’uncu Yıl Marşı’yla asabımı bozmayın.
*
İngiliz dergisi tarafından Padişah 3’üncü Selim şeklinde kapak yapılan başbakanımız... ABD Başkanı’na Arap harfleriyle Barack Hüseyin Obama yazılmış levha hediye etti.
*
Abdülhamid’e doktora verildi.
Yavuz Sultan Selim’in temeli atıldı.
2’nci Bayezid tarafından kurulan Okçular Tekkesi yeniden açıldı.
Topçu Kışlası’nı dikeceğiz.
Osmanlı bayrağı açabilirsiniz.
Polis, adeta yeniçeri.
Dalkavuk ararsan, gani.
*
Bi “başıbozuk” eksikti.
“Pala” çıktı.
Konsept tamamlandı.
*
Demokrasimiz ileri’den...
Gelişmeler hep geri’den.
*
Geriden ileri demokrasi...
Durmak yok pala’vraya devam.

Yılmaz Özdil ( Dış’işleri )

Dış’işleri
Mavi Marmara’yı bastılar.
Başbakanımız Latin Amerika’daydı.
Şili’yi geziyordu.
Derhal yurda döndü.
Kriz zirvesi topladı.
*
Mısır’da darbe oldu.
Mübarek’i devirdiler.
Başbakanımız Ukrayna’daydı.
Derhal yurda döndü.
Kriz zirvesi topladı.
*
Libya’nın patlamasına sadece 24 saat kala... Trablus Büyükelçiliğimizin resmi internet sitesinden duyuru yayınlandı. “Büyükelçiliğimizle temasa geçen vatandaşlarımız, Libya’daki asayiş hakkında sorular yöneltmektedir, Libya’da güvenlik ve istikrar bakımından sıkıntı yaşanmamaktadır, Libya’da iş yapan şirketlerimizin endişe duymalarını gerektirecek herhangi bir durum kesinlikle yoktur, vatandaşlarımızın müsterih olmaları tavsiye olunur” denildi.
*
24 saat sonra...
Libya’da içsavaş çıktı, 30 bin Türk vatandaşı mahsur kaldı, yukardaki duyuruyu yayınlayan bizim büyükelçi Tunus’a kaçtı, NATO Libya’yı bombaladı, Kaddafi’yi katlettiler, ABD Büyükelçisi’ni linç ettiler.
*
Suriye, savaş uçağımızı vurdu.
Başbakanımız Brezilya’daydı.
Derhal yurda döndü.
Kriz zirvesi topladı.
*
Şehit pilotlarımızın anca postalını bulduk.
Amerikalılar13 gün sonra cenazelerini buldu.
Başbakanımız Bodrum’daydı.
Tatilini yarıda kesti.
Cenaze törenine katıldı.
*
Mısır’da darbe oldu.
Mursi’yi devirdiler.
Başbakanımız Urla’daydı.
Tatilini yarıda kesti.
Kriz zirvesi topladı.
*
Dış’işleri diye buna derim ben.
Hep dışarda.
*
Dünyadan bi haber...
Dünyayı bu kadar “öngöremeyen” bi başka memleket var mı dünyada?

Yılmaz Özdil ( Karanfil yasak pala serbest )

Karanfil yasak pala serbest
Karanfille gezersen, tutukluyorlar.
Palayla saldırırsan, bırakıyorlar.
*
Şaka gibi di mi.
*
Anlatayım ben size şakayıkaranfili.
*
Antalya, Expo 2016 Botanik Fuarı’na ev sahipliği yapacak. “Sembol çiçek” seçmek gerekiyor. Bilimsel bir yol izleniyor. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’nden Profesör İbrahim Baktır, Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Profesör Sibel Mansuroğlu gibi yetkin isimlerden kurul oluşturuluyor. Altı aday belirleniyor. Karanfil, kardelen, papatya, püren, iris ve nergis... Halkoylamasına sunulacak.
*
Tarım Bakanlığı aday çiçekleri inceliyor, dördünü eliyor, karanfille papatyayı bırakıyor, şakayık ve menekşeyi ilave ediyor. Biliminsanları ayağa kalkıyor. Şakayık nerden çıktı? Antalya’yla alakası yok. Hatta, Türkiye’yle bile pek alakası yok. Resmen Çin’in sembolü... Peki, Antalya’da yetişmez mi? Yetiştiren yok. İlla yetiştireceğim dersen, zorlamayla belki yetiştirebilirsin ama, nisanda yetiştirmen imkânsız. Fuar nisanda yapılacak. İklim itibariyle en geç bir haftada kurur, rezil-i rüsva olunur.
*
Neyse...
İnternetten halkoylaması yapılıyor. Karanfil açık ara birinci geliyor, öbürlerine fark atıyor. Çok normal. Çünkü hem Antalya’nın hem Türkiye’nin çiçeği karanfil... Sırf Antalya’dan senede 450 milyon dal karanfil ihraç ediliyor. Çiçekçiliğimizin bir numarası... Bu fuar sayesinde tescillenecek, Türkiye’yle özdeşleşecek.
*
Ve, Tarım Bakanımız basın toplantısı düzenliyor, sembol çiçeğimizi açıklıyor... Şakayık!
*
Halkoylamasıymış, demokrasiymiş, bilimmiş filan, hikâyedir... AKP budur.
*
Konu ne olursa olsun.
Senin ne düşündüğünün...
Evrensel değerlerin, kanıtlanmış gerçeklerin önemi yoktur.
Onun canı nasıl isterse, odur.

Yılmaz Özdil ( bacak Arası )

Bacak arası
TBMM çatısı altında CHP milletvekiline “senin a...ına koyarım, o...spu çocuğu, senin ananı s...rim” diye bağıran AKP milletvekili Zeyid Aslan, bu sefer kadın gazetecilere saydırdı. TBMM kulisinde uyurken fotoğrafları yayınlanan Zeyid Aslan, “bu yaptığınızı gazetecilik mi sanıyorsunuz, ben de sizin bacak aranızı çekip gazeteye bastırsam, bunların doğal hali bu diye, ahlaksız olurum değil mi? Ama sizinki gazetecilik oluyor” diye bağırdı.
*
Seneler evvel...
*
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan bir grup muhafazakâr erkek arkadaş vardı. Havalar güzelleşince topluca denize gidiyorlardı. Ancak, mayo giymeye utanıyorlardı. Kimisi eşofmanla giriyordu denize, kimisi de kot pantolonu kesip bermuda haline getiriyordu. Baktılar olacak gibi değil, model tasarladılar, özel dikim yaptırdılar, ortaya haşema çıktı.
*
(Yağlı güreşçi kispetine benzeyen, dize kadar inen haşemalar, önceleri sırf erkekler için üretiliyordu. AKP’nin yükselişiyle beraber, Ninja kıyafetine benzer şekilde, kadınlar için de üretildi. Tesettür mayolarının hepsine birden haşema deniyor ama, aslında tescilli bir markanın ismi Haşema.)
*
(Anlamı ne derseniz? Rivayet muhtelif. İsim babası, Haşema Tekstil’in sahibi Mehmet Şahin... Haşemayı arkadaşlarıyla birlikte icat eden ve ticari ürüne dönüştüren Mehmet Şahin “Türkçede haşema diye bir kelime yok. Literatüre biz soktuk. Kafamda bir açılımı varsa bile, söylemem. Ben söylemediğim için, şu anda bir anlamı yok” diyor. Parantezi kapatıp, devam edelim.)
*
Haşema’yı icat eden hukuk fakültesi öğrencileri, Teklif ismiyle dergi çıkarıyordu. Haşema’nın reklamlarını bu dergide yayınlamaya başladılar. “Yazın kilonuzu boyunuzu, gönderelim mayonuzu” sloganını kullanıyorlardı. İstanbul Üniversitesi iktisat ve edebiyat fakültelerinden, bilahare İTÜ’den talepler gelmeye başladı. Satıştan elde ettikleri gelirle derginin masraflarını karşılıyorlardı. Söz konusu dergide yazar, editör 50 civarında öğrenci çalışıyordu. Çoğu AKP’den belediye başkanı oldu, milletvekili oldu.
*
Haşemayı icat eden derginin amatör gazeteci kadrosundan biri kimdi biliyor musunuz?
Zeyid Aslan.
*
Ana avrat dümdüz gidebilirsin, kadınlara bacak aranı filan diyebilirsin ama... Mayo giyince utanıyor yani insan!