31 Temmuz 2013 Çarşamba

Yılmaz Özdil: Başörtülü bacımızı trende linç etmeye kalktılar filan…

Yılmaz Özdil: Başörtülü bacımızı trende linç etmeye kalktılar filan…

Ali İsmail henüz komadayken… Barolar Birliği Başkanı Profesör Metin Feyzioğlu, Barolar Birliği’nin iki yöneticisiyle birlikte Eskişehir’e gidiyor, hastanede ziyaret ediyor, doktorlardan bilgi alıyor, umutla bekleyen annesi, babası ve avukat ağabeyiyle görüşüyor.
Ziyarete dair tüm bilgiler, ev sahibi Eskişehir Barosu’nun internet sitesinde yayınlanıyor, kimlerin katıldığı isim isim belirtiliyor.
*
Günübirlik ziyaret sona eriyor. Barolar Birliği’nin üç kişilik heyeti hızlı trene biniyor, Ankara’ya dönüşe geçiyor. Metin Feyzioğlu’nun cep telefonu çalıyor, arayan yabancı bir gazeteci, İngilizce konuşmaya başlıyorlar.
Mevzu elbette gezi parkı olaylarındaki polis şiddeti.
*
Üç beş sıra önde oturan türbanlı bir kadın kalkıyor yerinden, vagonun neredeyse yarısı boşken, Feyzioğlu’nun önündeki sıraya geçiyor, koltukların arasından kulak kabartıyor. Sonra fırlıyor ayağa,“Yalan söylüyorsun, polis kimseye zarar vermiyor, hem bunları söyleyeceksin, hem de bizim yaptığımız hızlı trene bineceksin, git kara trene bin” diye bağırıyor.
*
(Bu türbanlı kadının, kalkınma bakanı yardımcısı, eski AKP milletvekilinin eşi olduğu anlaşılıyor. Hızlı trenin niye “hepimize ait olmadığı” anlaşılamıyor.)
*
Neyse… Feyzioğlu her zamanki sakinliğiyle cevaplıyor. “Lütfen, insanların telefonda konuştuklarına müdahale edemezsiniz” diyor. Hepsi bu. İkinci cümle yok. Kadın susmuyor. Hem söylenmeye devam ediyor, hem de cep telefonuyla Feyzioğlu’nun fotoğrafını çekmeye çalışıyor. O sırada, önlerde oturan bir adam müdahale ediyor, “Utanmıyor musunuz tek başına bir kadına yüklenmeye” diyor!
*
Vaziyet anlaşılıyor. Hır çıkması için özel çaba var. Büyük ihtimal, Ankara’da, son durakta, yandaş medya kameralarıyla karşılama töreni yapılacak. Ayılma bayılma, akşam cümleten ana haber bülteni… Feyzioğlu ve arkadaşları, bir durak önce inmeye karar veriyor. Tren Sincan’da duruyor, ayağa kalkıyorlar. E sürpriz tabii… Kadının telefonda konuştuğu kişiye “Hay Allah iniyorlar” dediği duyuluyor.
*
Aynı gün, söz konusu kadın, yaşadıklarını sosyal medyada paylaşıyor.
“Hızlı trende vatan haini… Beni de linç edeceklerdi ama, Allah ayaklarına dolandırdı”diyor.
*
Bir ay sonra, savcılığa suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıkıyor. Metin Feyzioğlu hakkında“hakaret”ten, barolar birliği yönetim kurulu üyeleri Sabri Çepik ve Kürşat Karacabey hakkında“yaralamaya teşebbüs”ten soruşturma açılıyor.
*
Küçük bi pürüz var…
Sabri Çepik trende yok!
*
Yaralamaya teşebbüsten işlem yapıldığına göre, kadına fiziken saldırmış olması lazım… Ama, trende bile değil.
*
Çünkü “başörtülü kadına saldırdılar” falan diye manşet üstüne manşet atan gazteci kılıklı tipler,“Kardeşim, bu adamlar kadına saldırırken kartvizit mi verdi, kadın bunların ismini nerden biliyor, polis yok, tutanak yok, hadi Metin Feyzioğlu’nu tanıyor diyelim, öbürlerinin alınlarında mı yazıyor” diye sormuyor.
*
Peki, nasıl oluyor da oluyor?
Metin Feyzioğlu, Sabri Çepik ve Kürşat Karacabey adına üç gün önce bilet alınıyor. Seyahat günü, Sabri Çepik’in katılması gereken bir toplantı çıkıyor. Ankara’da kalıyor. Eskişehir’e bir başkası gidiyor. Ama suç duyurusundan anlaşıldığı kadarıyla, bilet alındığı anda, zaten “iddianame” yazılıyor.
*
Bitmedi…
“Türbanlı kadını trende yaraladı” denilen dakikalarda, Sabri Çepik nerede? Barolar Birliği’yle yürütülen bir proje için, Adalet Bakanlığı’yla toplantıda iyi mi!
*
“Kalkınma” bakanı yardımcısının eşi mağdureyken, “Adalet” Bakanlığı sanıkların şahidi yani… Biri yapar biri bozar misali, tam “Adalet” ve “Kalkınma” partisi.
*
Dolayısıyla, yandaş medyaya burdan çağrıda bulunuyorum. Başörtülü bacımıza trende saldırdılar fiyaskosundan
bi şey tutturamayacağınız belli… Sincan’da indiklerine göre, kesin 28 Şubatçıdır bunlar, bence ordan deneyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder