30 Temmuz 2013 Salı

Yıldızı Yeni Parlayan Bir Sektör: Sivil Toplum Kuruluşları

             Fethi GÜNGÖR

Avrupa ve Amerika'nın yanında tüm dünyada artan etkinliği açıkça görülen sivil toplum kuruluşları (STK), Türkiye'nin AB tam üyeliği yolunda geldiği mevcut aşamada ülkemiz için daha hassas bir konum ve daha büyük bir önem kazanmıştır. STK'nın tari­hi gelişimi, günümüzdeki modelleri ve toplumsal hayattaki işlevleri konusunda genel bir mütalaa, sivil toplum konusunda bilgilenme ve bilinçlenme sürecine mütevazı bir katkı sağlayacaktır .

Üçüncü Sektör - Beşinci Güç

Avrupa ve Amerika'dan sonra Türkiye'de de somut bir güç odağı haline gelen ve yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra beşinci güç olarak toplum yapısındaki yerini alan STK; devlet ve ekonomi sektörlerinin yanında üçüncü bir sektör olarak meşruiyetini kazanmıştır 

STK kavramları

Batıda ve ülkemizde, gerek sivil toplum gerekse sivil toplum kuruluşları konularında farklı açılardan tanım getiren çok değişik kavramlar kullanılmaktadır .

Günümüzde Türkçe literatürde gönüllü teşekküller (GT), sivil toplum kuruluşları (STK), sivil toplum örgütleri (STÖ), vakıf, demek, sendika, oda, kooperatif, kulüp gibi farklı isimler yanında, batı literatüründen iktibas edilen ''enciolar'' (NGO'lar) tabiri de yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır .STK için tarihte daha çok cemaat, cemiyet, tarikat, lonca, ve vakıf kavramları kullanılmıştır.

STK Batı literatüründe ise; sivil toplum örgütleri (civil society organizations = CSOs), devlet dışı örgütler (non-governmental organizations = NGOs), bunların uluslararası düzeyde faaliyet gösteren türleri olarak uluslar arası devlet dışı örgütler (international non-governmental orga­nizations = INGOs), sosyal hareketler (social movements = SMOs), bunların uluslar üstü faaliyet gösteren türleri olarak uluslar üstü sosyal hareketler (intemational social movements = TSMOs) gibi değişik isimlerle anılmaktadır (Foster, 2001: 1).

Sivil toplum kuruluşları

İnsanlık tarihinde pek çok sosyo-ekonomik ihtiyacın toplumların bizatihi kendi örgütlenmeleriyle karşılandığı bilinen bir gerçektir. Modem toplumlarda da, temsili yönetim yapılarının yanı sıra, toplumsal sorumlulukları gönüllü olarak üstlenmeyi hedefleyen örgütlenmelerin, STK'nın giderek güç kazanmaya başladığı açıkça gözlenmektedir.

Demek, vakıf, yurttaş girişimleri gibi bütünüyle gönüllülük esasına dayalı kuruluşlar meslek, ticaret ve sanayi odaları, kooperatif ve sendikalar, ülkemizde faaliyet gösteren başlıca sivil toplum kuruluşlarıdır (STK Rehberi 1996: 10-11).

Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının kazandığı değer

Üçüncü bin yılın başında, tüm olumsuz şartlara rağmen ülkemizde yaklaşık rakamları s000 vakıf, s0 bin demek, 1200 sendika, kooperatif ve oda örgütlü faaliyet yürütmektedir. Sivil toplum bilincinin yeni olduğu ülkemizi 1984'te kurulan Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) ile 1994'te kurulan Türkiye Gönü Teşekküller Vakfı (TGTV) şemsiye, üst kurul gibi sıfatlarla anılabilecek birlik girişimlerine önderlik etmişlerdir.

STK'nın 1996'da İstanbul İnsan Yerleşimleri Konferansı'nda (Habitat II) ve 1999 güzünde, AGİT İstanbul Zirvesi'nde 'ortak' vasfıyla etkin roller üstlenmesi, STK temsilcilerinin devlet başkanlarıyla özel görüşmeler yapma fırsatı bulmaları, bu gönüllü kuruluşların hem toplu hem de devlet nezdinde itibarını yükseltmiştir. O kadar ki, TV ekranlarında bazı milletvekille rinin , isimlerini yazdırırken yönetim kurulu üyesi olduğu vakfın adını milletvekili sıfatının önüne koydurduğu gözlenmiştir .

Uluslarararası Anlaşmalarda STK

T.C. Anayasasının 90. Maddesi gereği uluslararası anlaşmalar, usulüne göre onaylandıktan sonra aleyhine Anayasa Mahkemesine iptal davası açılamayan bir kanun hükmündedir. Böylece uluslararası anlaşmalar hukukumuzda en az ''kanun'' kadar kuvvetli bir hukuk kuralıdır.Hatta bir görüşe göre, Anayasa Mahkemesine başvurulmayacağına ilişkin hüküm nedeni ile hukuktan üstündür (Eroğlu, 1984: 23). BM genel Kurulunca 10 Aralık 1948 günü kabul\ilan edilen ''İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi''nin 20. Maddesi ile herkese toplanma ve dernek kurma hakkı tanınmıştır.Bu beyannameni konuyla ilgili diğer hükmü de 21. Maddede yer almıştır. Buna göre her şahıs ''doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtası ile memleketin kamu işleri yönetimine katılma hakkına'' haizdir (Erol, 199s: 7s).

Yine Avrupa Konseyine üye devletler tarafından 4 Kasım 19s0 tarihinde Roma'da imza edilmiş ve Eylül 19s3 tarihinde yürürlüğe girmiş olan "İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme''de de toplanma, sendika ve dernek kurma hakkı 11. Maddede düzenlenmiştir.

AB hukukunda STK

Bizim de taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleri'nin tüm hükümleri ve bu arada toplanma ve dernek kurma özgürlüğüne ilişkin hükümleri, sadece Avrupa Birliği'ne üye devletlerce değil aynı zamanda Avrupa Birliği organlarınca da gözetilecektir. Avrupa Birliği hukukunun doğru uygulanmasını temin etmek üzere kurulan yargı organı Avrupa Birliği Adalet Divanı'dır.

STK'nın hangi kurallara tabi olacağına ilişkin düzenleme yokluğunu fark eden Avrupa Birliği organları ilk kez 1987 yılında Avrupa Parlamentosu'nda alınan bir karardan yola çıkarak, komisyon tarafından hazırlanmış olan tüzük tasarısını görüşmeye başlamıştır. Tüzük tasarısına göre, bir ''Avrupa Derneği'' tanımı yapılmakta ve ''tescil edildiği üye devletin hukuk sistemine göre kamu yararı amacıyla yada üyelerinin ticari veya mesleki menfaatlerini doğrudan yada dolaylı biçimde geliştirmek amacıyla üyelerinin bilgilerini ve faaliyetlerini bir araya getirmelerinden oluşan sürekli organa ''Avrupa Demeği'' adı verilmektedir (Madde 1(1)). Bu derneğin faaliyetlerinden elde edilen karların üyelerine dağıtılamayacağı, yalnızca amaçları için kullanılabileceği vurgulanmaktadır (Madde 2(2)) (Arslan, 2001: 18s­ 186).

STK türleri ve sayıları

Maaşlı personel çalıştırıp çalıştırmaması açısından amatör bürokratik, genel kurul yapıp yapmaması açısından ortaklığı dayalı-kuruculara dayalı, finans sağlama ve etkinliklere katılım açısından dışa açık dışa kapalı, hizmet götürdüğü kitle açısından kendine hizmet eden-başkalarına hizmet eden, iletişim kurduğu çevreler açısından kapalı ­aktivist, hizmet alanı ve yöntemi açısından projeli projesiz gibi kategorilere ayrılabilecek STK (Arslan, 2001: 171); Türkiye tarihindeki örgütlenme biçimleri açısından da beş kategoride ele alınabilir: Cemaatler (milletler), vakıflar, demekler, sendikalar ve meslek örgütleri (odalar ve barolar) (Alkan, 1998: 4s vd.).

Belli bir ülkede konuşlanmış olmakla beraber dünya çapında faaliyet gösteren 5000 NGO mevcuttur (Carothers, 2001: s).

Son iki yüzyılda Amerika ve Avrupa'nın yanı sıra tüm dünyada STK patlaması yaşanmıştır. Hindistan'da yüz binlerce, Brezilya'da 200 bin, Mısır'da 20 binden fazla kar amacı gütmeden faaliyet gösteren organizasyon mevcuttur (Foster, 2001: 1). Türkiye'de ise şubeleri hariç 60 bin kadar STK bulunmaktadır .

STK ne kadar sivil?

Türkiye'de STK çoğunlukla gerek kendi iç örgütlenmesinde gerekse 'ötekisi'ne karşı olan tutumunda demokratik ve sivil anlayışla hareket edememektedir. İtaatotorite anlayışı bir küçük devlet gibi işleyen STK da mevcuttur .Hatta devlete uygun adım hareket eden STK 'sivil' ölçülerinde olamamaktadır. (Göle, 1993: 1s)

STK sivil değil de siyasi örgütlenmeler olarak ortaya çıkınca sivil topluma değil siyasal topluma hizmet etmektedir .Bir amaç için tek bir yürek gibi atan düzenli demokrasi ordusuna sivil toplum denemez (İnsel, 1990: 211).

Türkiye'de bireysel harekete cüret, farklılık göstermeye sivrilik, bireyciliğe bencillik muamelesi yapılmaktadır. (Vergin, 1994: 11). Halbuki sivil toplumun oluşması 'biz'in yerini 'ben'in almasıyla, yani bireyleşmeyle yakından ilgilidir (Karaman, 1990: 19).

STK'nın ne kadar sivil olduğu ayrı bir tartışma konusudur .Ancak şurası bir gerçektir ki; Amerika ve Avrupa dahil dünyanın tüm ülkelerinde bir çok STK devletten para kabul etmektedir (Carothers, 2001: 4).

Türkiye'de STK'nın genel sorunları Türkiye Çevre Vakfı'nın (TÇV) 1995 yılında yürüttüğü ve 600 kuruluşu kapsayan STK araştırması ile Tarih Vakfı'nın 1996 yılında yürüttüğü Türkiye STK Rehberi' çalışmasının sonuçlarını yüksek lisans tezinde değerlendiren Osman Arslan, STK'nın sorunları konusunda özetle şu hususları sıralamaktadır:

Türkiye'de STK'nın resmi otorite karşısında 'eşit ortak' değil, amirinden emir bekleyen memur duygusuyla hareket etmeleri, STK arasında işbirliği yeteneğinin gelişmemiş olması, demokratik bir anlayışla değil, 'şahsi cazibe' (karizma) otoritesiyle idare edilmeleri, yapıcı ve yaratıcı olmadıkları için potansiyel üyeleri faal üyeye dönüştürememeleri, özellikle yazılı iletişim konusunda gelişmemiş olmaları, medyayı ihmal etmeleri ve kamuoyunda tanınmamaları, yakınmayı bırakıp potansiyel finans kaynaklarını harekete geçirememeleri, proje bazında faaliyet gösterme geleneği oluşmaması, istikrarlı ve donanımlı bir merkez sahibi olamayışları, hizmet için seçtikleri alanla ilgili bilgi alt yapısını ihmal etmeleri, küresel bir nitelik kazanma gayretinin bulunmayışı, buna uygun kadroların hazırlanmayışı.

Bu sorunların büyük bölümünün Türkiye'nin yaşadığı şartların zorunlu bir neticesi olduğu söylenebilir. Ancak, unutulmamalıdır ki Türkiye'nin şartlarını olumlu duruma getirecek olan da STK'nın çalışmalarıdır. Şartların ve günün getirdiklerine teslim olmak STK'nın ruhuna aykırı bir tavır olur (Arslan, 2001: 204-20s).

Zaman ve mekan üstü bir sivil toplum kuruluşu: Vakıf

Büyük sosyolog ve tarih felsefecisi İbn Hal­dun'un ifadesiyle 'insan fıtraten hayırhah'tır, iyilik yapma duygusu onda yaratılıştan mevcuttur .Kur'an-ı Kerim ve sahih sünnetine bireyler ve toplumsal tabakalar arasında dayanışmaya verilen önemin pratik yansımalarının İslam toplumunda daha ilk nesilde, asr-ı saadette yaygın olarak görüldüğü, Cabir'in (ra) aktardığı şu hadiste ifadesini bulmaktadır: ''Ben, Mekkeli ve Medineli müslümanlardan mal ve kudret sahibi bir kimse bilmem ki, vakıf ve tasaddukta bulunmuş olmasın.'' (İbn Kudame, 1970: 6/4) İslam toplumunda ortaya çıkan vakıf müessesesi, sadece ferdi bir hayır yapma duygusuyla sınırlı kalmayıp önemli toplumsal fonksiyonlar icra etmiştir. Eğitimden sağlığa, sosyal güvenlikten hayvanları ve çevreyi korumaya kadar bir çok sosyal hizmetin yanında esnaf teşkilatlarını da kendisine konu edinen vakıflar , bu hizmetleri kar amacı gütmeden, savsaklamadan ve sürekli olarak ifa etmişlerdir (Akgündüz, 1 996: 42).

Türkiye'de Mevcut Vakıf Türleri

STK içinde önemli bir yer işgal eden vakıflar olağan (adi = normal) ve özel olmak üzere iki kategoride mütalaa edilebilir. Olağan vakıflarda bir malın herhangi bir amaca özgülenmesi (vakfedilmesi, tahsisedilmesi) söz konusudur. Bir mal varlığının tümünün gerçekleşmiş yada gerçekleşeceği anlaşılan her çeşit gelirinin veya ekonomik değeri olan haklarının belirli bir amaca özgülenmesi ile vücut bulan bu tür vakıfların kurulmalarına, örgütlenmelerine, denetlenmelerine ve diğer sorunlarına ilişkin mevzuat medeni kanunda yeniden düzenlenmiştir.

Özel vakıflar da, aile arasında dayanışmayı ve ailenin ekonomik varlığını güven altına alınmasını amaçlayan aile vakıfları; çalıştırılanlara ve işçilere yardım vakıfları ve gelirlerinin en az yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlerin yapılmasına harcamayı amaç edinmiş bulunan kamu yararlı vakıflar olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır (Yücekök, 1998: 160).

Sonuç ve Temenni Yerine

STK konusunu tarihi ve global bir bakışla kısaca ele almaya çalıştığımız bu yazımızı, 57. Hükümetin AB'ne sunduğu ''Türkiye Cumhuriyeti Örgütlenme Mevzuatının Avrupa Birliği Standartlarına Uyumu Raporu''nun giriş kısmından bir alıntıyla bitirelim:

''Dernekler sivil toplumun en önemli unsurlarındandır. Sivil toplum, kendine özgü gelişme dinamiğine sahip, kurumsallaşmış karar alma ve uyuşmazlık çözme yapısı bulunan, devletten bağımsız bir toplumsal alanı ifade etmektedir. Sivil toplumun varlığından söz edebilmek için sivil toplum örgütlerinin devletin vesayeti altında olmaması, kendi yapılanmaları ve faaliyetleri hakkında kendilerinin karar verebilmesi ve devlet politikasının gidişatını belirleyebilmesi veya etkileyebilmesi gerekir. Sivil toplum örgütlerinin en önemli işlevleri ise, siyasi iktidara nüfuz etmek, siyasi iktidarı parçalayarak adem-i merkezi hale getirmek, bireyleri otoritenin baskısına karşı korumak ve böylece despotizme karşı güvence oluşturmaktır.''.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder